Page 53 - Çevre Şehir ve İklim Dergisi - Sayı 3
P. 53
Aytaç Yüksel- Duygu Barut
sürmüştür (Tıraş 2012: 61). Ortaya konulan bu çevreci yaklaşımlara rağmen
kirliliği ekonomik bir olgu olarak ele alan ilk iktisatçı Arthur Cecil Pigou olmuştur.
Pigou’ya göre, üretim ve tüketim süreçlerinin bir dış maliyeti olan kirliliğin sıfır
olma ihtimali düşüktür (Suluk 2021:26).
İktisat alanında sürdürülebilirlik düşüncesinin tarım, ormancılık ve balıkçılık
gibi yenilenebilir kaynaklara dayalı iktisadi alanlarda ortaya çıktığı 19.
yüzyılda Arthur Young, sürdürülebilirlik kavramına dair fikirlerini 1804 yılında
yayımladığı Hertfordshire Tarımına Genel Bakış (General View of Agriculture of
Hertfordshire) başlıklı kitabında açıklamıştır. Young’a göre, tarımsal toprakların
komünal sistemle işlenmesinden bireysel sisteme geçilmesi sonucu tarımsal
ürün miktarında ve verimlilikte sürekli bir artış sağlanmıştır (Bozloğan
2005:1014). Yine 19. yüzyılda sanayileşmenin etkisiyle kömür en önemli enerji
kaynağı konumuna gelmiş ve William Stanley Jevons gibi düşünürler tarafından
kömür yataklarının tükenebileceğine dair endişeler gündeme getirilmiştir.
Bu bağlamda Jevons’a göre kömür tüketimine yönelik eğilim değişmezse
İngiliz kömür rezervleri yüzyıl içinde tükenecek ve buna bağlı olarak İngiltere
hâkim endüstriyel konumunu kaybedecektir. Son olarak 1898’de yayımlanan
Muhteşem Dünyamız (Our Wonderful Century) başlıklı değerlendirmesinde
Alfred Russell Wallace, doğal kaynakların hızla tüketilmesiyle ortaya çıkan
tahribatı tartışmış, fosil yakıtlar ve minerallerin yoğun tüketimini ve orman
kaynaklarının yok edilmesini gelecek nesillere yapılan bir kötülük olarak
tanımlamıştır (Gedik 2020:199). Böylece gelecek nesillerin doğal kaynaklar
üzerindeki hakları dile getirilmiştir.
İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından önem kazanan Keynesyen
teori; bu dönemde ekonomik kalkınmanın hızlandırılması, işsizliğin önlenmesi
veya enflasyonun kontrol altına alınması gibi kısa dönemli siyasi öncelikler
belirleyerek üretim artışını öncelemiş ve bu yaklaşım ile dönemin kalkınmaya
öncelik veren anlayışı çevre bilincinin yerleşmesine engel olmuştur (Dulupçu
2001:1). Keynesyen teorinin kabulleri kapsamında 1960’lı yıllara kadar çevre
sorunları, kalkınmanın katlanılması gereken bir sonucu olarak değerlendirilmiştir
(Tıraş 2012:62). Ancak aynı dönemde bilim insanı Rachel Carson’ın, çok zehirli
bir böcek öldürücü olan Dikloro Difenil Trikloroetan (DDT)’ın yaygın kullanımı
nedeniyle kuş hayatının tahribatını anlatan kitabı Sessiz Bahar’ı (Silent Spring)
yayımlaması ile çevrecilik alanında bir farkındalık oluşmuştur (Gedik 2020:199).
Modern dönemde sürdürülebilir kalkınma kavramının hukuk düzeninde
yer aldığı ilk örneklere ise, 18. yüzyıl Alman orman hukukunda rastlanmakta
olsa da bu ilkenin 20. yüzyılın ortalarından sonra ortaya çıktığı genel olarak
kabul edilmektedir (Güneş 2021:82). Ancak 19. yüzyılın sonunda Bering Denizi
Tahkimi, sürdürülebilir kalkınma kavramının ortaya çıkışında önemli bir dönüm
noktası olarak nitelendirilmektedir. 1886 yılında ABD egemenliğindeki Pribilof
38 Çevre, Şehir ve İklim Dergisi