Page 51 - Çevre Şehir ve İklim Dergisi - Sayı 3
P. 51

Aytaç Yüksel- Duygu Barut


            ise,  tanımında  yer  alan  sosyal  ve  kültürel  ilerleme  olgusu  ile  ekonomik
            büyümeden  ayrışmaktadır  (Klarin  2018:69).  Bir  başka  deyişle;  sürdürülebilir
            kalkınma,  az  madde  ve  enerji  kullanmak  ile  çevresel  ve  toplumsal  etkinin
            gözetilmesi  konularında  ekonomik  büyümeden  daha  fazlasını  içermektedir
            (Bilgili 2017:561). Nitekim ekonomik büyüme, beraberinde kültürel gerileme,
            yoksulluk  ve  sosyal  sorunları  getirebilirken;  kalkınma  ile  bu  konularda  da
            gelişme hedeflenmektedir (Klarin 2018:69).
               Sürdürülebilirlik  ve  kalkınma  kavramlarının  bir  arada  kullanılması  ile  ortaya
            çıkan ve geleneksel kalkınma anlayışının çevre üzerinde yarattığı tahribata tepki
            olarak  doğan  sürdürülebilir  kalkınma  kavramı,  bu  açıklamalardan  hareketle
            kalkınmanın gelecekte de devam ettirilebilmesi veya çevre ile barışık bir kalkınma
            modeli olarak tanımlanabilir (Dryzek 1997:129, Güneş ve Coşkun 2004:85).
               Sürdürülebilir  kalkınma  kavramı  anlaşılabilmesi  ekonomik,  çevrebilimsel
            ve  sosyal  yönüyle  bütüncül  olarak  değerlendirilmesine  bağlıdır.  Kavramın
            ekonomik  yönü  doğal  kaynakların  kıt  olduğu  kabulünden  hareketle  doğal
            kaynakların kuşaklararası adalet gözetilerek kullanılmasını ve ekonomik ilkelerin
            dikkate alınmasını gerekli kılmaktadır. Enerji verimliliği, hammaddenin yeniden
            kullanımı  ve  daha  az  materyal  kullanılması  gibi  uygulamalar  sürdürülebilir
            kalkınmanın  ekonomik  yönünde  değerlendirilebilmektedir  (Bilgili  2017:563).
            Sürdürülebilir  kalkınmanın  sosyal  yönü;  eğitim,  sağlık,  sosyal  hizmetlerden
            eşit yararlanma, cinsiyet eşitliği ve sosyal katılım gibi toplumsal ve bireysel
            gereksinimlerin  sağlanmasını  (Güneş  2021:88)  ve  dolayısıyla  sosyal  açıdan
            sürdürülebilir  bir  sistem  oluşturulmasını  ifade  eder  (Kaya  ve  Ek  2021:81).
            Sürdürülebilir kalkınmanın sosyal boyutu ile gelecek kuşakların insan hakları,
            sosyal haklar ve kurumsal yönetişim gibi alanlarda en az mevcut kuşaklar kadar
            veya daha fazla haklara sahip olması amaçlanmaktadır. En kısa ifade ile toplum
            kalitesi  hedeflenmektedir  (Bilgili  2017:565-566).  Son  olarak  sürdürülebilir
            kalkınmanın çevrebilimsel yönü ise, çevre ile uyumlu bir ekonomik büyüme
            modelinin  uygulanmasını  ifade  etmektedir.  Bir  başka  deyişle,  sürdürülebilir
            kalkınma; ekosistemlerin taşıma kapasitesi ve çevresel değerlerin kendilerini
            yenileyebilme olanağının dikkate alınması şartıyla, gelecek kuşakların ihtiyaç
            duyacağı  sağlıklı  ve  dengeli  çevreyi  tehlikeye  atmaksızın  mevcut  çevresel
            değerlerin kullanılması ve bu yolla kalkınmanın sağlanması veya bugünkü ve
            gelecek kuşakların sağlıklı bir çevrede yaşamasını güvence altına alan çevresel,
            ekonomik  ve  sosyal  hedefler  arasında  denge  kurulması  esasına  dayalı  bir
            gelişme modelidir (Güneş 2021:82; Bilgili 2017:565).
               Açıklamaya çalıştığımız kavramsal muğlaklığa rağmen en açık tanımı yukarıda
            anılan Brundtland Raporu’nda “bugünün ihtiyaçlarını gelecek kuşakların kendi
            ihtiyaçlarını  karşılama  olanaklarını  tehlikeye  atmaksızın  karşılayan  kalkınma”
            şeklinde  yer  alan  sürdürülebilir  kalkınma  kavramı,  ekonomik  büyümenin
            en  aza  indirilmesi  durumunda  yaşanılacak  bir  çevrenin  kalmayacağını  iddia



             36  Çevre, Şehir ve İklim Dergisi
   46   47   48   49   50   51   52   53   54   55   56