Page 52 - Çevre Şehir ve İklim Dergisi - Sayı 3
P. 52
Uluslararası Çevre Hukukunda Sürdürülebilir Kalkınma
eden sıfır büyümeci yaklaşım ile ekolojik ve toplumsal gerekleri görmezden
gelerek ekonomik büyümeyi her şeyin önünde tutan geleneksel kalkınmacı
yaklaşımın (Klarin 2018:68) arasındaki bir uzlaşıyı temsil etmektedir (Turgut
2017:94, Güneş 2021:87). Sürdürülebilir kalkınma hukuku ise, sürdürülebilir
kalkınmanın sağlanabilmesi için sosyal, ekonomik ve çevre hukuku arasında
kesişme alanlarını düzenleyen hukuk ilkelerinin, antlaşmaların, mevzuatın ve
hukuk enstrümanlarının tümüdür (Skalar 2015:65).
1.2. Sürdürülebilir Kalkınma İlkesinin Ortaya Çıkışı
1.2.1. Tarihsel Gelişim
Uluslararası gündeme ilk kez 1987 yılında Brutland Raporu ile gelen ve
burada tanımlanan sürdürülebilir kalkınma kavramı, insanlık tarihi boyunca
sürdürülebilirlik ihtiyacıyla farklı şekillerde kendini göstermiştir (Skalar
2015:17). Sürdürülebilirlik kavramının ilk kez ne zaman ve nerede kullanıldığı
bilinmemekle birlikte, sürdürülebilirlik ihtiyacına ve sürdürülebilirliğe övgüye
Antik Yunan’da dahi rastlanılmaktadır. İnanışa göre, Dünya ve doğa tanrıçası
Gaia, yerel yönetimlerin kendi alanlarını ihmal etmemesi, bu alanlara iyi bir
şekilde bakım yapanların ödüllendirilmesi ve yapmayanların cezalandırılması
ile sürdürülebilirlik sisteminin hayata geçirildiği mitlerde yer almıştır (Kılıçoğlu
2005:10). Mısır, Mezopotamya, Yunan ve Roma gibi antik dönemin yoğun nüfuslu
medeniyetlerinde çölleşme, tuzluluk ve toprağın verimsizleşmesi gibi çevre
sorunları yaşanmıştır. Platon, Strabon ve Columella gibi dönemin filozofları
dönemin gerekleri ile paralel biçimde çiftçilik, ağaç kesme ve madencilik
gibi insan faaliyetlerinin çevresel bozulmalara neden olduğunu belirtmişlerdir
(Bilgili 2017:560). 16. yüzyıldan itibaren ahşabın yakıt ve yapı malzemesi olarak
kullanımının artması ve 18. yüzyılda ise gemi yapımı, madencilik ve diğer imalat
işleri için ağaçların yoğun bir şekilde tüketilmeye başlanılmasının etkisiyle bu
dönemde Hans Carl von Carlowitz tarafından gelecekte kerestenin günlük
ekmek kadar önemli olacağı ve dikkatli kullanılması gerektiği savunulmuştur
(Gedik 2020:199).
Kalkınmanın kavramının temellerinin ortaya atıldığı klasik iktisat döneminde
ise ekonominin görünmez bir el tarafından yönetileceği ve doğal kaynakların
tükenmeyeceği düşüncesi yaygın olsa da Malthus, Ricardo ve Mill, büyümenin
sınırlarına ilişkin çalışmalar yapmışlardır (Klarin 2018:70). Sınırlı doğal kaynaklarla
sınırsız ihtiyaçların karşılanıp karşılanamayacağı tartışmasını başlatan dönemin
iktisatçılarından Thomas Malthus, Nüfus Artışı Hakkında Araştırma (An Essay on
the Principle of Population) başlıklı çalışmasında kıtlık olgusuna vurgu yapmış ve
nüfus artışının sınırlandırılması gerektiğini vurgulamıştır (Abdiraimov 2016:31).
David Ricardo, bu konuda azalan verimler yasasına dayanırken; John Stuart
Mill ise bireysel sağduyu ve tutumluluk sayesinde refahın artırılabileceğini ileri
Yıl 2 / Sayı 3 / Ocak 2023 37