Page 249 - Çevre Şehir İklim - Sayı 2
P. 249

Zerrin Toprak Karaman - Özlem Çakır - Meriç Aziz Berge


               Geçmişte yaşanan olayları hızla unutmaktayız. Son yıllara dönüp baktığımızda
            2017 ve 2018'de aşırı hava olayları dünyayı kasıp kavurmuş (MGM, 2021) büyük
            ekonomik  kayıplar  yaratarak  toplulukları  derinden  etkilemiştir.  Türkiye’nin
            yakın komşusu olan Yunanistan’da kayda girmiş ölümlü fırtına vakaları 30 Eylül
            2018  tarihinde,  dikkati  çekmiştir.  Ülkenin  birçok  yerinde  yolları  sel  basmış,
            saatte  hızı  100  km.  bulan  fırtına  nedeniyle  yer  yer  hortum  oluşmuş  ve  hayat
            felç olmuştur. Fırtına sırasında 3 kişi kaybolmuştur (https://www.youtube.com/
            watch?v=WtxP9eAgc2E).  Libya  açıklarında  oluşan  tropik-benzeri  fırtınanın
            Türkiye’ye  doğru  yönelebileceği  haberleri  de  meteorolojik  bilgilerde  yer
            almıştır. Türkiye’nin de ilk tropikal-benzeri fırtınası olarak düşünülen bu fırtınanın,
            Türkiye’de  Ege  Kıyılarına  geldiğinde,  fırtına  ani  olarak,  Mora  yarımadasına
            yönelmiş, rüzgârın hızının azalacağı anlaşılmış ve öngörüldüğü gibi ülkemizde
            büyük  olumsuz  ve  ölümcül  etkileri  olmamıştır.  Daha  sonraki  yıllarda  yine
            Yunanistan'ın kuzeyinde çıkan fırtınada 6 turistin öldüğü, en az 30 kişinin de
            yaralandığı (BBC Haber, 2021) belirtilmiştir. 19 Eylül 2020 tarihinde ise (CNNTÜRK,
            2021). Ianos kasırgası, Yunanistan’ın Thessaly bölgesinde hayatı felç ederek 2
            kişinin ölümüne ve 1 kişinin de kaybolmasına yol açmıştır. Değerlendirmelere
            göre;  yaşlı  kişiler  daha  fazla  mağdur  durumdadır.  Ayrıca,  itfaiye  ekiplerinin
            uyarılarına rağmen aracını nehir sularının yükseldiği bir köprüye doğru süren bir
            kadının da kaybolduğu açıklanmıştır. Uzun yıllardır şiddetle karşılaşılmadığı için,
            insanlar fırtınada nasıl davranacaklarını bilememekte ve idarenin uyarılarını da
            dinlememektedirler. Türkiye de bu değişimin içinde yer almaktadır.
               Türkiye’de,  afet  yönetiminde  2009’lu  yıllarda  başlatılan  sivil  idare  merkezli
            yeniden yapılanma sürecinde, çok önemli yönetsel mekanizmalar oluşturulmuştur.
            Afetlerin  tipine  göre  hazırlıklı  olma,  planlama,  zamanında  ve  uygun  şekilde
            müdahale etme, yönetme ve iyileştirme, yeniden yapılandırma gibi konulara
            yönelik il ölçeğinde stratejik eylem planlarının hazırlanması, güncel tutulması ve
            kamuoyu ile paylaşılması, kamu yönetiminin temel sorumluluk alanlarıdır.
               Fırtına için yukarıda yönetsel aşamaları belirtilen özellikleri içeren kapsamlı
            çalışmalar bulunmamaktadır. Bu nedenle Fırtına için disiplinlerarası bir çalışma
            metodu ile bütünleşik afet yönetim analizi yapılması hedeflenmelidir. Türkiye’de
            daha önce karşılaşılmamış doğa kaynaklı yeni tehditler, idarenin halka yönelik
            güvenliğini sağlama sorumluluğu gereği, öncelikle profesyonelleşmiş iletişim
            desteği  oluşturulması  ve  binalarda  yeni  tasarım  yapılarının  kullanılmasına
            ihtiyaç yaratmıştır. Ancak bu konuda idarece tespit edilmiş bir yöntemsellik
            kuralı kayda girmemiştir.
               Fırtına  olgusu  “fırtına  gibi  ”söylemine  uygun  bir  hızla  ülkemizde  kendini
            göstermiştir.  26–28  Eylül  2018  tarihinde  özellikle  Türkiye’nin  batı  kıyılarında
            şiddetli fırtına uyarısı yapılma ihtiyacı doğmuş ve fırtına beklentisi, bir müddet
            kamuoyunun korkulu rüyası haline gelmiştir (CNNTÜRK, 2018). Fırtına şiddeti,



            235 Çevre, Şehir ve İklim Dergisi
   244   245   246   247   248   249   250   251   252   253   254