Page 18 - Çevre Şehir ve İklim Dergisi - Özel Sayı
P. 18
Yaşamın Kaynağı Nefes: Hava Kalitesi Yönetiminde Dijitalleşme
Sınır konulamayan ve dinamik yapısı içerisinde dağlar, denizler, binalar ve
yollar arasında sürekli hareket halinde bulunan hava, bu yapısıyla yönetilmesi
zor çevre konularından biri haline gelmektedir. Sanayi, ulaşım ve ısınma gibi
temel alanlarda dünya genelinde artan yoğun fosil yakıt kullanımı, arıtma
teknolojilerinin de yetersizliği ve rüzgâr gibi meteorolojik faktörlerle oluştuğu
bölgeden binlerce kilometre uzaklıklara taşınan hava kirliliği bu yönüyle küresel
önem kazanmış ve 1979 yılında imzalanan BM Uzun Menzilli Sınıraşan Hava
Kirliliği (CLRTAP) Sözleşmesi ile küresel bağlamda da çevre alanında mevzuat
hazırlanan ilk tema olmuştur.
Hava kalitesi yönetiminde bilimsel verilerin ve bu doğrultuda politika
geliştirilmesinde karar destek araçlarının kullanımı gelenekselleşmiştir.
(Hordijk vd., 1991; Gough vd., 1998; Tuinstra vd., 1999; Castells ve Ravetz ,
2001; Eckley vd., 2002; Sundqvist vd., 2002; Lidskog ve Sundqvist, 2004). Söz
konusu bilimsel çalışmalar özellikle CLRTAP sözleşmesi çatısında hazırlanan
kirletici temelli azaltım protokollerine dayanak oluşturmuştur.
Politika belirleme sürecinde disiplinler arası yaklaşım gerekmektedir. Hava
kalitesi yönetiminde özellikle ekonomi, toprak, ekoloji, meteoroloji bilimsel
disiplinleri etkin katkı sağlamaktadır. (Farrel vd., 2001) Hava kirliliğinin en
bilinen etkilerinden asidifikasyon ve ötrofikasyon diğer ekosistemleri yakından
ilgilendirmektedir.
Hava kalitesinde meydana gelen değişimler yerel, bölgesel, ulusal ve küresel
olarak etki gösterebilmektedir. Günümüzde, özellikle nüfus artışının baskısıyla
yaşadığımız gezegende hava kirliliğinin yaşandığı dönemlerden daha fazla söz
edilir olmaktadır. Nüfusun ihtiyaç duyduğu gıda ve yaşam gereksinimlerinin
sağlanması için gerekli hammadde talebi, endüstriyel faaliyetler ile birlikte
tedarik zinciri hareketliliğini artırmıştır. Böylece ulaşım ağları üzerinde ve kara/
deniz/hava ulaşım modlarında yoğunlaşma yaşanmaktadır. Aynı zamanda
kırsal bölgelerden kentsel alanlara doğru, yaşam alışkanlıklarının değişimi ile
birlikte artan nüfus göç hareketliliğini de beraberinde getirmektedir. Nüfusun
kentsel alanlarda yoğunlaşması ise barınma ihtiyacına bağlı olarak ısınma
faaliyetlerinin dağınık şekilde değil, belli merkezlerde yoğunlaşmış oluşuyla
sonuçlanmaktadır.
Dış ortam havası, meteorolojik koşullar, topoğrafya, şehirleşme profilleri,
ulaşım ağı yayılımı, endüstriyel faaliyetlerin dağılımı gibi çeşitli faktörlerden
etkilenmektedir.
Ülkemizde ve dünyada 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında dış ortam
havasının nelerden etkilendiği, bu etkilerin nasıl sonuçlar gösterdiği, nüfusun
bu etkiye maruz kalma durumu ve sonuçların nasıl değiştirilebileceği üzerinde
hem akademik hem saha çalışmalarında büyük oranda artış yaşanmıştır.
17
Özel Sayı / 2024