Page 147 - Çevre, Şehir ve İklim Dergisi - Sayı 1
P. 147
Dalya Hazar Kalonya
Hayvansal üretim ve iklim değişikliği birbirinin hem nedeni hem de sonucu
olan karışık bir yapı ortaya çıkarmaktadır. Hayvansal üretim, pek çok farklı biçimde
iklim değişikliğinden olumsuz etkilenirken, ürettiği sera gazı emisyonları iklim
değişikliğini arttırmaktadır. Hayvancılık uygulamaları sebebiyle ortaya çıkan
emisyonun %65’inin büyükbaş hayvancılık kaynaklı olduğu dikkat çekmektedir
(Malik ve diğ., 2015; Koç ve diğ., 2016). Bu sebepten, ekstansif (yaygın olarak
meralarda) küçükbaş hayvancılığın teşvik edilmesi önerilebilir.
Küresel tarım ve gıda üretimi ve tüketiminde sürdürülebilirliğin sağlanması
için hayvansal üretim kaynaklarının geliştirilmesi ve çevresel performansının
arttırılması için sosyoekonomik etkilerin de dikkate alınması gerekmektedir.
Mera alanları hayvancılıkla uğraşan kırsal üreticilerin yem bitkisi maliyetlerini
düşürmektedir. Mera ıslahları ve ekolojik restorasyon ile mera alanına
dönüştürülebilecek alanlar ile kırsal refah arttırılabilir. Ancak otlatma
planlaması yapılmadığı sürece iyi sonuç alınabilecek hiçbir mera ıslah yöntemi
yoktur (Altıntaş ve diğ., 2018). Otlatma mevsimini uzatması ve yem bitkisi
açığını kapatması için etkili olması açısından yapay meralar da önerilmektedir
(Gökkuş, 2014).
Bir diğer önemli konu, 4342 sayılı Mera Kanunu ve yönetmeliği hakkında
kullanıcıların yeterli düzeyde eğitilmesi, mera kullanım bilinci oluşturulması ve
mera alanı ile ilgili üreticilere sorumluluk verilmesi ihtiyacıdır (Altıntaş ve diğ.,
2018; Gökkür ve Uysal, 2020). Buna ek olarak, iklim değişikliği sürecinde su
kaynakları en kritik ve stratejik doğal varlık haline gelmiştir. Hızlı kentleşme,
hayvancılıkta ekstansif üretimden entansif üretime geçiş, sanayideki gelişmeler
vb. etmenler dünyadaki su varlığının hızla azalmasına sebep olmaktadır. Türkiye
gibi su zengini olmayan ve iklim değişikliğinin etkilerini doğrudan hisseden
ülkelerin su kaynaklarını koruyarak akılcı kullanması gerekmektedir (Eren ve
diğ., 2008; Yalçın ve Kara, 2014).
2000’li yıllarda tarımsal gıda ürünlerinin üretim döngüsü kalitesi ve
sürdürülebilirliği konusunda artan tüketici endişeleri sonucunda, doğrudan
üretici-tüketici ilişkileri kurmayı, kırsal üreticilerin refahını arttırmayı ve daha
sağlıklı gıdaya erişim sağlamayı amaçlayan “Alternatif Tarımsal Gıda Sistemleri”
ortaya çıkmıştır (Karakaya Ayalp, 2020). Alternatif Tarımsal Gıda Sistemleri
hayvancılık faaliyetlerine entegre edildiğinde güçlü faydalar sağlayabileceği
düşünülmektedir. Özellikle Türkiye’de halen çoğunlukla geleneksel ekstansif
yöntemlerle gerçekleştirilen küçükbaş hayvancılık uygulamaları bu anlamda
büyük potansiyele sahiptir.
Hayvancılık faaliyetlerinin tarım sektörü kaynaklı emisyonların büyük
bölümünü ürettiği görülmektedir. Söz konusu emisyonları azaltmak için
genellikle entansif üretim teşvik edilirken, ekstansif üretimdeki onarıcı
tarım alternatifleri dikkate alınmamaktadır (Steinfeld, 2006; O’Brien ve diğ.,
132 Çevre, Şehir ve İklim Dergisi