Page 76 - Çevre Şehir İklim - Sayı 2
P. 76

Sürdürülebilir Ekonomik Kalkınma için
                                     Türkiye’de Dirençli Şehirler

            yürütülmelidir. Söz konusu kaynakların yok olmasının önlenmesi ya da oluşacak
            zararların en aza indirilmesi için en hızlı ve etkin yolların tespitinin yapılması bu
            anlamda çok önemlidir. Yaşanan şok anında gösterilen tepki, şehrin direnci ile
            doğru orantılı olacaktır.  Şehrin ekonomik ve sosyal anlamda dinamikleri ne
            kadar güçlü ise o kadar dirençli olduğu söylenebilir.
               Bu  çalışmada,  dirençli  şehirlerin  sürdürülebilir  ekonomik  kalkınmanın
            sağlanması  adına  önemli  katkılarının  olduğu  konusu  değerlendirilmektedir.
            Bu  doğrultuda  çalışmanın  ilk  bölümünde  sürdürülebilir  kalkınma,  doğal
            afetler  ve  direnç  kavramlarına  değinilerek,  dirençli  şehirler  oluşturmanın
            önemi incelenmiştir. Çalışmanın son bölümünde ise Türkiye’de yakın zamanda
            yaşanan  ve  toplumun  genelinde  büyük  oranda  etki  yaratan  doğal  afetlerin
            oluşturduğu  sosyal  ve  mali  sonuçlar  araştırılmış,  ortaya  çıkan  hasarın  telafi
            edilmesi adına katlanılan maliyetlere değinilmiştir.

               1. Sürdürülebilir Kalkınma

               Kalkınma kavramı, toplumsal gelişmeyle bağlantılı olarak farklı dönemlerde
            içeriği değişerek günümüze dek gelmiştir. Çoğunlukla büyüme, sanayileşme,
            ilerleme,  modernleşme  gibi  kavramlarla  aynı  anlamda  kullanılsa  da,
            toplumların gelişim ve değişim süreçlerinde açık, net ve belirli bir kalkınma
            kavramı bulunmamaktadır (Yavilioğlu, 2002: 60). Kalkınma ile ilgili yaklaşımların
            Sanayi Devrimi sürecinde başladığı ifade edilebilir. O dönemden günümüze
            dek  ülkelerin  nasıl  kalkınabilecekleri  konusunda  sorgulamalar  yapılmaya
            başlanmıştır. 18. yüzyıl ortalarında ortaya çıkan Sanayi Devrimi ile ekonomik
            kalkınmanın neden ve nasıl oluştuğu konusunda sistematik olarak düşüncelerin
            geliştiği uygun süreçler oluşmuştur (Cypher ve Dietz, 2004: 109).
               Ekonomik  kalkınma  ilk  zamanlarda  üretim  ve  istihdam  yapısının  sektörel
            dengeleriyle ilgilenmekteydi. Buna göre tarım sektörünün payı azaltılarak, imalat
            ve  hizmet  sektörlerinin  payının  artması  isteniyordu.  Günümüzde  ise  kalkınma
            süreçlerine  ekonomik  olmayan  eğitim,  sağlık,  barınma  imkanları  gibi  sosyal
            göstergeler de eklenerek kalkınma kavramı yeni bir hale bürünmüştür (Todaro,
            2000: 14). Özellikle 1990’lı yıllardan sonra çevresel konuların da dahil edildiği bir
            kalkınma anlayışı oluşmuştur. Bu süreçte yaşanan doğal afetler, ekolojik dengenin
            bozulması,  bulaşıcı  hastalıkların  artması  gibi  olumsuz  toplumsal  sorunlar
            kalkınmanın sürdürülebilirliğine de odaklanılmasını sağlamıştır. İnsanların merkeze
            alındığı  kalkınma  anlayışında  ekonomik  büyümenin  yanı  sıra  insanların  yaşam
            kalitesinin artırılması ve hayat koşullarının iyileştirilmesi de ön plana alınmıştır.
               Güncel kalkınma yaklaşımları hem eko-sistemleri, hem de kültür ve tabiat
            varlıklarını koruyan, aynı zamanda sürdürülebilir kalkınma anlayışını esas alan
            bir  yapıya  sahiptir.  Sürdürülebilir  kalkınma  anlayışında  “sürdürülebilirlik”
            teması  ön  planda  bulunmaktadır.  Söz  konusu  tema,  ülkelerin  ekonomik



                                                                 Yıl 1 / Sayı 2 / Temmuz 2022  62
   71   72   73   74   75   76   77   78   79   80   81