Page 185 - Çevre Şehir ve İklim Dergisi - Sayı 4
P. 185

Hilmi Tutar

               1.Giriş


               Türkiye’de  göçlere  hazırlıksız  yakalanan  şehirlerin  plansız  ve  sağlıksız
            büyümesi, barınmanın tarihsel sürecinde gecekondu olarak tarif edilebilecek
            afetlere  karşı  dirençsiz  yapıları  ortaya  çıkarmıştır.  Bu  konutlar,  bir  afet
            zamanında dayanıksız hale gelerek içinde yaşayan binlerce vatandaşın mal ve
            can güvenliğini yitirmesine, şehirlerin de sağlıksız gelişmesine neden olmuştur.
               Yeterli  konut  üretilememesinden  doğan  ve  neredeyse  bir  model  haline
            getirilen veya göz yumulan bu gecekondular, zaman içinde sağlıksız, afetlere
            karşı  riskli,  fiziksel  olarak  köhnemiş  ve  yapı  ömrünü  tamamlamış  konut
            stokuna dönüşerek ülkemizin ve şehirlerin en önemli problemlerinden birini
            oluşturmuştur.
               İlk  yıllarda  masum  bir  konut  edinme  amacı  taşıyan  gecekondulaşma
            daha sonraki yıllarda barınmanın da ötesine geçerek gelir getiren bir mülke
            dönüşmüş  ve  1990’lı  yıllarda  gecekonduların  yarısı  kiraya  verilir  duruma
            gelmiştir.  Bundan dolayı gecekondu sorunu yanlış kentleşmenin de ötesine
                    1
            geçerek sosyolojik bir sorun oluşturur hale gelmiştir (Çakır, 2011:221). 1995’lere
            gelindiğinde  gecekondu  sayısı  yaklaşık  2  milyonu,  gecekonduda  yaşayan
            nüfus da 10 milyonu bulmuştur.
               1950’li yıllara kadar konut üretimi sadece kamu personeline lojman olarak
            algılanırken,  1960’lı  yıllardan  sonra  konutların  inşası,  vatandaşların  kendi
            imkânları ve becerileri ya da özel teşebbüsün faaliyetleri olarak gerçekleşmiştir.
            2000’li yıllara kadar Türkiye’de toplam konut stokunun %40-45’ini Yapsatçılar,
            %10’unı kooperatifler, geri kalan % 40-45’ini de gecekonducular oluşturmuştur
            (Şenyapılı,1996:345).  Yapı  kooperatifi  ve  Yapsat  sisteminin  yaygınlaşması
            şehirlerin de nüfus artışını, apartman sayısını ve niteliğini değiştirmiştir.
               1927  yılında  yüzde  16,28  olan  kentli  nüfus  oranı,  1950  yılında  %25’5’e,
            1980 yılında %44’e, 2000 yılında %65’e, 2012 yılında %77’ye yükselmiş, il ve
            ilçe merkezlerinde ikamet edenlerin oranı hesaplandığında ise 2015 yılında
            %92,1’ 2016 yılında %92,3 ve 2021 yılında 93,2 olmuştur. Belde ve köylerde
            yaşayanların  oranı  da  buna  paralel  olarak  %6,8’e  gerilemiştir.   Ayrıca  konut
                                                                    2
            projelerine sürdürülebilir bir teşvik mekanizması getirilemediğinden kalitesiz
            ve sağlıksız yapılar da çoğalmıştır.





            1 Bu oran Ankara’da % 49.23, İstanbul’da % 57,34, İzmir’de %43.81 olmuştur.
            2 6360 sayılı “On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması İle Bazı Kanun ve Ka-
            nun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile köyler mahalle statüsüne
            geçmiş ve resmi istatistiklere göre köy nüfusu oranı azalmıştır. 6360 sayılı yasadan önceki son şe-
            hir-belde/köy oranları dikkate alındığında, 2012 yılında nüfusun %22,7’sinin yani yaklaşık 17 milyon
            kişinin belde ve köylerde yaşadığı söylenebilir.



            170  Çevre, Şehir ve İklim Dergisi
   180   181   182   183   184   185   186   187   188   189   190