Page 69 - Çevre Şehir ve İklim Dergisi - Sayı 3
P. 69

Aytaç Yüksel- Duygu Barut


            tek  kullanımlık  ürünlerin  tüketiminden  uzaklaşması,  tüketimin  genel  olarak
            azaltılması, nüfus artışının önlenmesi, kâr odaklı işletmeciliğin terk edilmesi ve
            zenginliğin yeniden dağıtılmasına bağlıdır (Anderson ve Leal 1991:168). Ancak
            insanlık tarihi dikkate alındığında tüm bunların tam tersi biçimde gerçekleştiği;
            nüfus ve tüketimin sürekli arttığı, kapitalist ekonomi modelinin hâkim olması
            sebebiyle kârlılığın temel bir hedef olduğu ve zenginliğin yeniden dağıtımının
            başarılamadığı  görülmektedir  (Anderson  ve  Leal  1991:168-169).  Nitekim
            burada sayılan şartların gerçekleşmesi ekolojik olarak duyarlı davranabilecek
            karar  mekanizmalarının  kurulmasını  gerektirmektedir.  İlkeyi  ortaya  atanların
            içinde  de  kapitalist  ekonomistler  olduğu  dikkate  alındığında,  sürdürülebilir
            kalkınmanın ancak çok köklü yapısal değişiklikler sonrası mümkün olabileceği
            sonucuna  ulaşmak  mümkündür  (Dryzek  1997:130).  Çevre  ile  uyumlu
            bir  kalkınma  politikasının  yürütülebilmesi;  toplumun  bilinçlendirilmesi,
            kalkınmanın  katılımcı  yapısının  güçlendirilmesi,  uluslararası  ilişkilerin  uygun
            şekilde  tasarlanması,  teknolojinin  yeniden  yönlendirilmesi  gibi  pek  çok  ön
            şartın sağlanmasına bağlıdır (Yücel 2003:111).
               Diğer taraftan sürdürülebilir kalkınma ilkesi, gelişmiş ülkelerce ekosistemin
            kalkınma hedefi kapsamında yıpratılması sonucu çevre koruma politikalarının
            temel bir ilkesi olarak ortaya atılmıştır. Ancak gelişmiş Kuzey ülkeleri kalkınma
            ve sanayileşme süreçlerinde böylesi sınırlar olmaksızın süreçleri yönetmişlerdir.
            Çevreci teknoloji ve üretim imkânlarının kurulum maliyetleri ve doğal kaynak
            kullanımında hedeflenen sınırlar dikkate alındığında gelişmekte olan ülkelerin
            sürdürülebilir kalkınmaya şüphe ile yaklaşmaları da anlaşılmaz değildir (Güneş
            ve Coşkun 2004:91-92).
               Sürdürülebilir  kalkınmaya  yöneltilen  tüm  eleştirilere  rağmen  çevreci
            teknolojilerin,  sıfır  atık  yatırımlarının  ve  doğal  kaynaklar  ile  enerjinin  verimli
            kullanımının  teknolojinin  gelişmesiyle  mümkün  hâle  geldiği  ve  başlangıç
            yatırımlarının  giderek  erişilebilir  hâle  geldiği  göz  önünde  bulundurulmalıdır.
            Her geçen yıl yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji verimliliği yükselmekte ve
            kurulum ile bakım maliyetleri azalmaktadır. Bununla birlikte artan teknik bilgi
            (know-how) ve açık kaynaklardaki bilgi, gelişmişlik düzeyi daha düşük devletlerin
            de  bu  alandaki  yatırımlarını  teşvik  etmektedir.  Gelişen  üretim  teknolojileri
            ise  giderek  geri  dönüştürülmüş  ürünlerin  kullanımını  artırmakta  veya  geri
            dönüştürülebilir ürünler tasarlamayı ve pazarlamayı cazip hâle getirmektedir.

               Sonuç

               Çalışmamızda  sürdürülebilir  kalkınma  kavramının  geçmişten  günümüze
            kadar uluslararası çalışmalardaki süreçleri göz önüne alınarak incelenmiş ve
            aslında bu kavramın çok boyutlu olduğu ve uluslararası hukuk dışında birçok
            dalı ilgilendirdiği ortaya konulmuştur. Sürdürülebilir kalkınma ilkesini ismen yer




            54  Çevre, Şehir ve İklim Dergisi
   64   65   66   67   68   69   70   71   72   73   74