Page 195 - Çevre, Şehir ve İklim Dergisi - Sayı 1
P. 195

Gamze Kazancı Altınok



            inovasyon  merkezleri  olarak  kentlerin  cazibe  yaratması  doğal  alanlar
            üzerinde baskı yaratarak daha fazla arazi ve doğal kaynak talep edilmesine
            yol açmaktadır (Scheuer vd., 2017: 4). Kırdan kente göçün sebepleri olarak
            bu etmenler, doğal kaynakların yoğun bir şekilde tükenmesi nedeniyle iklim
            değişikliğinin etkilerini artırmaktadır (Garcia vd., 2014: 227). Örneğin, Adams
            (1994: 29), özellikle kentleşmiş alanlarda arazi arzını, yani kentsel büyümenin
            arazi  kullanım  kararlarını,  inşa  edilebilir  alanların  mevcudiyeti  ve  mülkiyet
            tercihleriyle  sağlanabileceğini  ortaya  koymaktadır.  Benzer  şekilde,  konut
            üretimi, yoğunluğu ve mekânsal yayılım üzerinde çok önemli etkisi olan kentsel
            büyüme dinamiklerini anlamaya yönelik çağdaş çabaların, kentsel büyümenin
            değişken alt kategorilerine kadar izlenebilir olduğuna dikkat çekmektedir. Bu
            nedenle kentsel büyüme temel olarak ekonomik büyüme ve kentsel yayılma
            olarak  tanımlanabilmektedir  (Scheurer  vd.,  2017:  9).  Kentsel  büyüme,  artık
            mekânsal gelişmenin bir sürekliliği olan kentsel yığılma olarak tanımlanmakta
            (Chen  vd.,  2014:  9)  ve  yakın  zamanda  öne  çıkan  gezegensel  kentleşme/
            şehirleşme yaklaşımı ile tartışılmaktadır (Yetişkul, 2020: 332). Kent-kır ikilemini
            sorgulatan  gezegensel  kentleşme  yaklaşımında,  kentleşmenin  bölgesel  ve
            kıtasal ölçeği aşarak kentsel dokunun tüm gezegeni sardığı vurgulanmaktadır
            (Brenner  ve  Schmid,  2014:  740).  Bu  yaklaşımda,  kentin  merkezden  ya  da
            herhangi bir noktadan büyümesinden daha çok kentsel toplumun oluşması,
            kentselliğin  yaşam  biçimi  haline  gelmesi  üzerinde  durulmakta  ve  kentlerin
            değişken ve çok-ölçekli yerler olduğunun altı çizilmektedir (Miller ve Jones,
            2018:  107).  Ancak,  literatürde  her  şeyi  kentleştirerek  bu  denli  kentsel
            büyümenin  doğru  olmadığı,  kent  dışı  süreçlerin  kente  zarar  vermeden
            devamlılığının sağlanması gerektiği açıklanmaktadır (Shin, 2018: 33). Özellikle
            kentsel  saçaklanma  ve  kentsel  yayılma  kavramlarının  da  yoğun  kentleşme
            süreçleriyle  ortaya  çıktığı  vurgulanmakta  ve  kentsel  büyümenin  en  belirgin
            biçimi olarak literatürde yer edinmektedir (Wei ve Ewing, 2018: 262; Frumkin
            vd., 2004: 7).  Kentsel saçaklanma (urban sprawl), kentlerin olması gerekenden
            düşük  yoğunlukla  arada  boşluklar  bırakarak  merkezi  olmayan  ve  tek  işlevli
            arazi kullanımına sahip genişlemesi iken; kentsel yayılma (urban expansion/
            dispersion), kentlerin yağ lekesi şeklinde çevrelerine doğru genişlemesi olarak
            kentsel  saçaklanmanın  tersine  arada  boşluk  bırakmayan  ve  aynı  yoğunlukla
            gelişmenin devam ettirilmesi olarak tanımlanabilmektedir (Wei ve Ewing, 2018:
            261). Arazi kullanımındaki hızlı değişimler olarak tanımlanan (Bhat vd., 2017:
            515; Byomkesh vd., 2012: 50) bu yaklaşımlarda, ulaşım ve yapılı çevreye dair
            müdahalelerin  önem  taşıdığı  vurgulanmaktadır  (Bhatta,  2010:  50).  Özellikle
            kentsel yayılma, gelişmekte olan ülke kentlerinde daha fazla görülmekte ve
            ölçülmesine ilişkin büyüme hızı, yoğunluk, erişilebilirlik ve mekânsal geometri
            gibi  bazı  göstergeler  bulunmaktadır  (Frenkel  ve  Ashkenazi  2008:  7;  Bhatta,
            2010:  51).  Ancak  son  yıllarda,  kentleşmiş  bölgelerdeki  su  sorunları  kentsel



            180 Çevre, Şehir ve İklim Dergisi
   190   191   192   193   194   195   196   197   198   199   200