Page 145 - Çevre Şehir ve İklim Dergisi - Sayı 6
P. 145

Batuhan Ateş Yılmaz - Barış Özgün - Edanur Gözet


                   1.  Giriş

                   İklim, yerkürenin herhangi bir yerinde uzun yıllar boyunca gözlenen hava
                 koşullarının ortalaması olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım son yıllarda ortala-
                 maların yanı sıra gözlenen ya da gerçekleşen hava olaylarının oluşma sıklıkla-
                 rının zamansal dağılımları, gerçekleşen ekstrem değerler ve şiddetli olayların
                 birleşimi olarak geliştirilmiştir (Türkeş, 2001; Türkeş 2007). Sanayi devrimiyle
                 beraber atmosferdeki sera gazı artışı küresel ısınmaya neden olan başlıca et-
                 kendir. Küresel ısınmayla beraber küresel iklim değişikliği günümüz dünyasının
                 en önemli konularından biri haline gelmiştir (Yılmaz vd., 2018). İnsan kaynaklı
                 iklim değişikliği günlük sıcaklık ve yağış uç değerlerinin oluşma sıklığında ve
                 yoğunluğunda artışa yol açmış ve giderek daha sık ve şiddetli aşırı hava ve ik-
                 lim olaylarının ortaya çıkmasını tetiklemiştir. İklim değişikliği her yıl, sıcak hava
                 dalgaları, kuraklıklar ve yoğun yağışlar gibi daha yoğun aşırı hava olaylarıyla
                 kendini gösterir (Clarke, 2002).  İklim değişikliği sonucunda yağış rejiminindeki
                 dengesizlikler bazı bölgelerde kuraklığa neden olurken bazı bölgelerde ani ve
                 şiddetli yağışlara neden olmaktadır (Çeribaşı ve Ceyhunlu, 2020). 1950’lerden
                 bu yana dünyanın çoğu yerinde gerçekleşen aşırı yağışlar daha sık ve yoğun
                 hale gelmiştir (Fischer & Knutti 2015; Stott, 2016; Robinson, 2021). Günlük aşırı
                 hava olayları küresel bazda değerlendirildiğinde soğuk uç noktalar oranı aza-
                 lırken, sıcak uç noktaları artmaktadır (Robinson vd., 2021). 2011-2020 döne-
                 minde küresel yüzey sıcaklığı 1850-1900 dönemine göre 1.1°C artmıştır (IPCC,
                 2023). Türkiye’nin 1990- 2050 yılları arasındaki standart yağış buharlaşma in-
                 deksi (SPEI)  ile elde edilen kuraklık analizlerine göre SPEI3, SPEI6, SPEI9 ve
                 SPEI12 dönemlerinde kuraklık beklenen bölgelerin aynı olduğu ama etki alan-
                 larını  arttırdığı  görülmektedir  (Ceyhunlu  ve  Çeribaşi,  2024).  Sıcaklık  artışıyla
                 oluşan küresel ısınma ile birlikte hidrolojik döngünün değişmesi, aşırı buhar-
                 laşma, kar ve buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, aşırı buharlaş-
                 ma, yağış miktarı ve rejiminde değişiklikler ile ekstrem yağış yoğunluğunun
                 artması sel riskinin meteorolojik-klimatolojik kaynağını oluşturmaktadır (Taba-
                 ri, 2020; Karaman ve Gökalp 2010). Daha sıcak bir atmosfer, belirli bir basınçta
                 daha  fazla  nem  tutar:  Clausius-Clapeyron  ilişkisi,  belirli  bir  basınçta  tutulan
                 nemdeki artışın 1 ◦C’de % 6-7 olduğunu belirtir. Atmosferdeki ekstra su, belirli
                 bir bölgedeki yağış uçlarını da etkiler (Pfahl vd., 2017).
                   Sel ve taşkınların gerçekleşmesi ve sıklığında iklim faktörleri ve küresel ik-
                 lim  değişikliğinin  etkili  olduğu  bilinmektedir.  (Avcı  vd.,  2023).  Küresel  iklim
                 değişikliği sonucu deniz seviyesinin yükselmesi, sıcaklıkların ve aşırı yağışların
                 artması ile kıyı kentlerinde gerçekleşen seller arasında daha güçlü bir ilişki bu-
                 lunmuştur (Xu vd., 2023; Fang vd.,2020). Sel; çöller ve tropikal alanlar da dahil
                 olmak üzere Dünya’nın her yerinde doğal koşullar (klimatolojik, meteorolojik,
                 jeolojik ve jeomorfolojik) ve insan faktörleri (ormansızlaşma ve kötü arazi kul-



                144 Çevre, Şehir ve İklim Dergisi
   140   141   142   143   144   145   146   147   148   149   150