Page 42 - Çevre Şehir ve İklim Dergisi - Sayı 3
P. 42

Dünyada ve Türkiye’de Çevre Politikaları ve
                                      Sürdürülebilir Kalkınma

               İklim  değişikliği  konusunda  çok  sayıda  devletin  sorumluluk  üstlenmiş
            olmasına karşın, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere kimi devletler,
            sera gazı salımlarını azaltmak yolunda sorumluluk üstlenmekten sürekli olarak
            kaçınmaktadırlar.    Oysa,  uluslararası  çevre  sözleşmelerinde,  “Ortak,  fakat
            farklılaştırılmış  sorumluluk”  adı  altında,  kirletici  etkinliklere  öncülük  eden
            ülkelerin  sorumluluk  paylarının  büyük  olması  gereği  açıkça  vurgulanmış
            bulunmaktadır. Avrupa Birliği’nin sera gazı salımlarında sınırlandırmaktan yana
            tavır olduğu biliniyor.
               Türkiye ise, Kyoto Protokolü’nü 2009 yılında 5836 sayılı bir yasayla onaylamış
            bulunmaktadır.  Kyoto  Protokolünün  dünya  çapında  uygulanmasındaki
            aksaklığın  asıl  nedeni,  ulusal  çıkarların  ve  bencilliğin  uluslararası  ilişkilerde
            ön  planda  tutulmasında  ısrarlı  olunmasıdır.    İklim  Değişikliği  Çerçeve
            Sözleşmesi’nin 21. Taraflar Konferansı toplantısında ilk kez ortak bir amaçla
            bir araya gelerek Paris Anlaşması’nın metni üzerinde anlaşmaya varmışlardır.
            Anlaşmanın temel amacı, bilindiği gibi, küresel ısınmayı 2 santigrat derecenin
            altında tutarak iklim değişikliğini denetim altına almaktır. 2016 yılında yürürlüğe
            girmiş  olan  Paris  Anlaşması,  2019  yılında  197  devletten  187’si  tarafından
            imzalanmış bulunuyordu.
               1972’de  Stockholm  Dünya  Çevre  Konferansı’na  katılan  bir  bölüm  Güney
            Amerikalı diplomat, çevre sorunlarının  temelini oluşturan kirlenmenin iki türü
            olduğunu,  gelişmiş  ülkelerde  yaşanan  kirlenmenin  “bolluktan  (zenginlikten)
            doğan  bir  kirlenme”  olmasına  karşılık,  geri  kalmış  ülkelerde  karşılaşılan
            kirlenmenin  “yoksulluktan  doğan  kirlenme”  olduğu  görüşünü  savunarak,
            öncelik verilmesi gereken politikanın, kirliliği önlemek ya da temizlemek yerine
            kalkınmayı hızlandırmak olduğu görüşünü savunmuşlardır.

               Kalkınmaya  ağırlık  tanıyan  ve  yoksulluğun  ortadan  kaldırılmasını  ön
            planda  tutan  politikalar  elbette  yabana  atılamayacak  önemdedir.  Ancak,
            1980’lerden bu yana Birleşmiş Milletler Örgütü’nün öncülüğünde geliştirilen
            ve 1987 yılında Ortak Geleceğimiz (Our Common Future) başlıklı Brundtland
            Raporu’nda  son  anlatımını  bulan  “Sürdürülebilirlik”,  “Bugün  yaşamakta
            olan  kuşakların  gereksinmelerini,  gelecek  kuşakların  kendi  gereksinmelerini
            karşılama  olanakların  tüketmeksizin  karşılamak”  anlamına  gelmektedir.
            Koruma-kullanma  dengesi  olarak  da  sözü  edilen  sürdürülebilirlik  kavramını,
            bu rapordan 70 yıl kadar önce, “Gerçek Devlet Adamı”, Ulu Önder Mustafa
            Kemal  Atatürk  şu  sözleriyle  dile  getirmiştir:  “İnsanlar,  yaşadıkları  topraklar
            üzerinde  yalnız  mülkiyet  hakkının  sahibi  olarak  yaşamazlar;  bu  toprakları
            kullanırken,  onlar  üzerinde  gelecek  kuşakların  da  kullanma  ve  yararlanma
            hakkı bulunduğunu asla unutmamalıdırlar.”
               Ülkemizde 1983 yılında çıkarılan 2872 Sayılı Çevre Yasası, izlenecek politikanın
            amacını “Çevrenin korunması, iyileştirilmesi, kırsal ve kentsel topraklarla doğal



                                                                  Yıl 2 / Sayı 3 / Ocak 2023  27
   37   38   39   40   41   42   43   44   45   46   47