Page 18 - Çevre Şehir ve İklim Dergisi - Sayı 3
P. 18

Türkiye Yüzyılında Sürdürülebilir Çevre

               Giriş


               Günümüz  dünyasında  karşı  karşıya  kaldığımız  birçok  meteorolojik  afet
            ve  salgının  temelinde  çevre  meseleleri  yatmaktadır.  Yirminci  yüzyılın  ikinci
            yarısının  hemen  başında,  sanayi  dönüşümünün  beşiği  İngiltere’nin  başkenti
            Londra (Birleşik Krallık Meteoroloji Ofisi) semalarını kaplayan kara duman ile
            dünya kamuoyu ilk olarak hava kirliliğine dikkat kesilmiş, takip eden süreçte
            artan gıda talebini daha kısa sürede karşılayabilmek için üretiminde kullanılan
            DDT’ler ile oklar bu sefer kimyasal kirliliğe yönelmiş (Carson, 1962), sonrasında
            ise  güney  kutbunda  tespit  edilen  ozon  tabakasındaki  incelme  tüm  ilgiyi
            günümüz temel meselesi iklim krizine çevirmiştir.
               Yaşanan  bu  krizler  ve  artan  kamuoyu  baskısı;  liderleri  bir  araya  getirmiş,
            bundan yarım eser evvel küresel bazda ilk kez çevresel alanda BM çatısı altında
            bir çevre konferansının (BM Çevre ve İnsan Konferansı, 1972) düzenlenmesine
            kapı aralamıştır. 1972 senesinde İsveç’in Stockholm şehrinde “iyi hayat kalitesi
            için çevrenin, doğal kaynakların korunması gerektiği” vurgulanan “Çevre ve
            İnsan” temalı konferansın başladığı 5 Haziran gününün “Dünya Çevre Günü”
            ilan  edilmesi  (BM  Çevre  ve  İnsan  Konferansı,  1972)  ile  adeta  çevre  için  bir
            dönüm  noktası  olmuş,  akabinde  de  geliştirilen  uluslararası  sözleşmelerle
            biyoçeşitlilikten hava kirliliğine, iklim değişikliğinden kimyasalların yönetimine
            kadar  birçok  alanda  düzenleme  hayata  geçirilerek  kısmen  de  olsa  çevresel
            iyileştirmeler sağlanmıştır (European Environment Agency, 2022; CB Strateji
            ve Bütçe Başkanlığı 2019; OECD, 2021).

               Kalkınmada Yeni Eğilimler
               Sayılan  tüm  bu  olumsuzlukların  temel  sebebi  olarak  görülen  geleneksel
            büyüme yaklaşımı “al-kullan-at” kültüründen ziyade; kaynakları etkin ve verimli
            kullanmanın  önemini  ortaya  koyan  büyüme  yaklaşımlarına  geçiş  gerekliliği
            masaya yatırılmış ve bu vesileyle dünya kamuoyu yeni kavramlarla tanışmıştır.
            Bunlardan ilki 1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nca hazırlanan
            “Ortak  Geleceğimiz”  isimli  raporda  kendisine  yer  bulmuş  “sürdürülebilir
            kalkınma” terimidir. Günün ihtiyaçlarını gelecek nesillerin yaşam kalitesinden
            ödün  vermeksizin  karşılayan  kalkınma  olarak  tanımlanan  sürdürülebilir
            kalkınma (sustainable development) kavramı 1992 yılında Rio’da düzenlenen
            BM Çevre ve Kalkınma Konferansında aynen kabul edilerek bir açıdan resmiyet
            kazanmıştır (BM Dünya Zirvesi, 1992).
               Kamuoyunda kısaca Bruntland Raporu olarak da bilinen “Ortak Geleceğimiz”
            isimli rapordan 2 yıl sonra ise bu sefer yine kısaca Pearce Raporu olarak da
            adlandırılan ve Londra Çevre Ekonomisi Merkezi (LEEC) tarafından hazırlanan
            “Yeşil  Ekonomi  Planı”  isimli  raporda  ifade  edilen  “yeşil  ekonomi/büyüme”
            (green economy/growth) kavramı üzerinde durulmuştur (Pearce, 1989).



                                                                  Yıl 2 / Sayı 3 / Ocak 2023  3
   13   14   15   16   17   18   19   20   21   22   23