Page 157 - Çevre, Şehir ve İklim Dergisi - Sayı 1
P. 157

Dalya Hazar Kalonya



            sorumlu olarak (yıllık %25 CO , %50 CH , %75 N O), ormansızlaşmaya ve tarım
                                      2        4      2
            arazilerinin bozulmasına önemli bir etkide bulunmaktadır (Cassman ve diğ.,
            2003; Tubiello ve diğ., 2007).
               Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde (1948) gıdaya
            erişim hakkının insanın en temel hakkı olduğu ifade edilmiş ve 1974’te “Dünya
            Gıda Konferansı” düzenlenmiştir.  Konferansta dile getirilen “gıda güvencesi”
            kavramı, “Dünyada temel gıda maddelerinin, gıda tüketiminin sürekli artışına
            olanak veren üretim ve fiyat dalgalanmalarını karşılamaya uygun gıda arzının
            her  zaman  var  olması”  olarak  öncelikle  arz  odaklı  tanımlanmıştır.  FAO’nun
            2001 yılı raporunda ise gıda güvencesi tanımı; “Bütün insanların her zaman
            aktif ve sağlıklı yaşamı için gerekli olan besin ihtiyaçlarını ve gıda önceliklerini
            karşılayabilmek  amacıyla  yeterli,  sağlıklı,  güvenilir  ve  besleyici  gıdaya
            fiziksel ve ekonomik bakımdan sürekli erişebilmeleri” olarak güncellenmiştir.
            Böylelikle gıda güvencesi kavramı içinde gıda güvenliğine de yer verilmiştir.
            Gıda Güvenliği Araştırmaları Merkezi’ne göre (CSFS) gıda güvencesinin; (1)
            sağlanabilirlik, (2) erişilebilirlik, (3) kabul edilebilirlik, (4) yeterlilik ve (5) bireysel
            ve kurumsal etkenler olmak üzere beş temel ilkesi bulunmaktadır (CSFS, 2015;
            Koç ve Uzmay, 2015).  Ancak iklim değişikliği, bitkisel ve hayvansal üretimde
            verimliliği düşürmesi ve üretimi azaltması, gıda fiyatlarını arttırması, gelirleri
            azaltması  vb.  sebeplerle  gıda  güvencesinin  söz  konusu  ilkelerini  tehdit
            etmektedir (Koç ve Uzmay, 2016).
               Bunun önüne geçmek için son yıllarda onarıcı tarım uygulamalarının bir örneği
            olan agroekolojik tarım teşvik edilmektedir. Bir bilim, uygulama ve hareket alanı
            olarak  1990’lı  yıllardan  beri  kurumsallaşan  “agroekoloji”  kavramı,  biyolojik,
            ekolojik, sosyokültürel, ekonomik ve politik mekanizmaları, fonksiyonları, ilişkileri
            ve  tasarımları  kullanıp  sürdürülebilir  bir  tarıma  olanak  vererek  agrosistemin
            çalışmasını açıklayan bir anlayıştır (Özkaya ve Özden, 2021).
               İklim değişikliğinin agroekoloji üzerindeki kuraklık, su kıtlığı, ürün deseninin
            değişmesi vb. olumsuz etkilerine ilişkin herhangi bir değerlendirme öncelikle
            tarım koşullarının değişen sosyoekonomik çerçevesi içerisinde yürütülmelidir.
            Bu  değerlendirmeler,  eleştirel  olarak  kırsal  nüfusun  gıda  güvencesi  konusu
            da  dahil  olmak  üzere  iklim  değişikliğiyle  nasıl  başa  çıkacağı  üzerine
            odaklanmalıdır.  Ayrıca,  farklı  tarımsal  ve  sosyoekonomik  koşulları  nedeniyle
            gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki önemli bölgesel eşitsizliklerin
            iklim değişikliği ile daha da derinleşeceği düşünülmektedir (Rosenzweig ve
            Parry, 1994; Fischer ve diğ., 2005; Tubiello ve diğ., 2007).
               Literatürde dikkat çeken bir diğer önemli konu, kırsal alanlarda arazi ve tarla
            seviyelerinde  deneysel  olarak  gözlemlenen  iklim  değişikliği  etkilerine  karşı
            ürün ve mera fizyolojik tepkilerinin fazla basitleştirilmiş olması, olası olumsuz
            etkilerin tam olarak açığa çıkarılmamış olması ve bu durumun bölgesel ve küresel



            142 Çevre, Şehir ve İklim Dergisi
   152   153   154   155   156   157   158   159   160   161   162