Page 135 - Çevre Şehir İklim - Sayı 2
P. 135

Elçin Sari - Sevim Pelin Öztürk - İmdat As

               Giriş


               Dünyada son dönemde yaşanmakta olan pandemik, çevresel ve örgütsel
            krizler, doğal ve yapay ekosistemleri esnek-uyum kapasitesi yüksek ve dirençli
            olmaları  yönünde  koşullamaktadır.  İklim  ve  çevre  krizinin  derinleştiği,  doğal
            ekosistem  dengelerinin  bozulma  tehlikesi  ile  karşı  karşıya  kaldığı,  doğal
            kaynakların  azaldığı  son  dönemde,  kentsel  alanlarda  iklim  krizinin  etkilerini
            derinden yaşamaktayız. Kentsel alanlar ve sistemler bu krizden etkilendiği kadar,
            iklim ve çevre krizi etkilerini de artırmaktadır. Kentsel sistemler gündemdeki ve
            gelecekteki olası krizler ile baş edebilme becerisini ancak uyumluluk, esneklik
            ve dirençlilik kapasitelerini geliştirerek başarabileceklerdir. Çevre bilincinin ve
            sürdürülebilirlik yaklaşımının birçok alanda yer ettiği 1970’lerde ortaya çıkmış
            esnek-uyum kapasitesi ve dirençlilik kavramsal yaklaşımları, günümüzün krizler
            ortamında yeniden güçlenerek gündeme gelmektedir. Dirençlilik kavramı en
            genel anlamıyla, hem doğal hem de yapay sistemlerin kriz, afet ve tehditlerin
            oluşması durumunda varlığını, sistemsel özelliklerini koruyarak devam ettirebilme
            ve yeni oluşan duruma uyum sağlayabilme becerisi olarak tanımlanabilir. Doğal
            ve yapay birçok sistemden oluşan kentsel alanların sürdürülebilirliği, önemli
            büyüklükte nüfus, istihdam ve yaşam alanları sağlamaları sebebiyle, krizlerin
            arttığı bu dönemde dirençli ve uyumlu olmalarına bağlıdır.
               Geleceğin  kentlerinin,  dünya  nüfusunun  yaklaşık  %70’ine  ev  sahipliği
            yapacak olması ve günümüz krizleri ile artan kırılganlıklar, kentlerin gelecek
            plan  vizyonlarında  dirençlilik  yaklaşımını  öne  çıkarmasına  koşul  olmaktadır
            (World  Bank,  2020).  Artan  nüfus  ve  kentlerin  mekansal  olarak  yayılması,
            beklenmedik ekolojik ve çevresel sorunlarda artışa, temiz tatlı su gibi doğal
            kaynaklar  üzerinde  baskılara  ve  olumsuzluklara  neden  olmaktadır.  Kentsel
            sistemler  deprem,  sel  gibi  doğal  afetlere  maruz  kaldığı  kadar,  ekonomik
            bunalım ve örgütsel çöküntü gibi risk ve afetlere de maruz kalabilmektedir.
            Mekansal planlama disiplini, oluşan bu yeni koşulların yarattığı olumsuzluklara
            yanıt  üretme  çabası  ile  sürekli  değişen  beklenmedik  koşullara  uyum
            sağlayabilen ve kendini sürdürüp yenileyebilen kentsel ve bölgesel sistemlerin
            nasıl  yaratılacağına  odaklanmıştır.  Değişen  koşullara  dayanıklı,  onlara  uyum
            sağlayabilen ve olumsuz koşulları yeniden yapılanma için kullanabilen kentsel
            ve bölgesel sistemler yaratılması gereği elzemdir (Eraydin, 2016).
               Esnek-uyumluluk  ve  dirençlilik  (resilience)  kavramı  kimi  yerlerde
            sürdürülebilirlik  kavramı  ile  eş  anlamlı  biçimde  kullanılsa  da  ve  aslında  çok
            farklı iki kavramdır.  Hudson’a (2009) göre resilience kavramı son dönemde
            sosyo-ekolojik bir yaklaşım sunarak toplum ve doğa arasındaki ilişkiyi esneklik
            ve  adaptasyon  üzerinden  yeniden  tanımlamaktadır.  Esneyebilirlik,  hem
            dirençli  olabilme  hem  de  gösterilen  dirençten  sonra  eski  haline  kolayca
            gelebilmek ve yeni koşullarda, daha da ötesine geçerek üstünlük sağlayacak



            121  Çevre, Şehir ve İklim Dergisi
   130   131   132   133   134   135   136   137   138   139   140