Page 35 - Çevre Şehir ve İklim Dergisi - Özel Sayı
P. 35

Zeynep Cansu Ayturan - Tuğba Dinçbaş - Halil Hasar


                1. Giriş

                Çölleşme ve erozyon, küresel ölçekte iklim değişikliğiyle birleşerek, çevresel
              dengeleri  tehdit  eden  ve  toplumların  sosyal  yapısında  önemli  bozulmalara
              neden olan iki anahtar sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu süreçler, özellikle
              Türkiye gibi iklim değişikliğine hassas bölgelerde yoğun şekilde hissedilmekte
              olup, doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ve ekonomik kalkınma hedefleri
              üzerinde derin etkiler yaratmaktadır. Çölleşme, temel olarak insan faaliyetleri ve
              doğal süreçlerin bir araya gelmesi sonucu, verimli toprakların çoraklaşmasına
              neden  olurken,  erozyon,  toprağın  üst  katmanlarının  su  ve  rüzgâr  etkisiyle
              aşındırılması  yoluyla  toprak  kayıplarını  hızlandırmaktadır  (Cangir  &  Erdem,
              2008;  Çarkacı  vd.,  2013).  İklim  değişikliği  bu  süreçleri  tetikleyerek  daha  da
              hızlandırmakta ve olumsuz etkilerini geniş bir coğrafi alana yaymaktadır.
                Türkiye, Akdeniz iklim kuşağında yer alan ve özellikle kırsal bölgelerinde
              tarıma dayalı ekonomilere sahip bir ülke olarak bu sorunlardan ciddi şekilde
              etkilenmektedir.  İklim  değişikliği,  su  kaynaklarının  azalmasına  ve  kuraklık
              gibi aşırı hava olaylarının sıklıkla görülmesine neden olarak tarımsal üretimi
              tehdit etmektedir (Özyol, 2022). Aynı zamanda, toprak yapısının bozulması,
              ormansızlaşma  ve  biyolojik  çeşitliliğin  azalması  gibi  ekosistem  üzerinde
              yıkıcı etkilere yol açmaktadır. Bu süreçlerin uzun vadeli etkileri, sadece yerel
              ekosistemlerin sürdürülebilirliğini tehdit etmekle kalmamakta, aynı zamanda
              küresel  karbon  döngüsüne  katkıda  bulunarak  iklim  değişikliğini  daha  da
              şiddetlendirmektedir (Alam, 2017).
                Sosyal  etkiler  göz  önünde  bulundurulduğunda,  çölleşme  ve  erozyonun
              yıkıcı sonuçları özellikle kırılgan topluluklarda daha belirgin hale gelmektedir.
              Tarım  ve  hayvancılıkla  geçinen  kırsal  kesimlerde  toprak  verimliliğinin
              kaybı,  geçim  kaynaklarının  tükenmesine  ve  ekonomik  zorlukların  artmasına
              neden  olmaktadır.  Bu  durum,  iç  göç  hareketlerini  tetikleyerek  şehirleşmeyi
              hızlandırmakta  ve  sosyal  eşitsizliklerin  derinleşmesine  yol  açmaktadır.  Aynı
              zamanda, çölleşme ve erozyonun neden olduğu su kıtlığı, halk sağlığını ve
              yaşam  kalitesini  olumsuz  etkilemekte,  suya  erişim  konusunda  toplumsal
              gerilimlerin artmasına neden olmaktadır (UNCCD, 2021). Özellikle gelişmekte
              olan ülkelerde, bu sorunlar hükümetlerin sosyal refah politikalarını zorlayarak,
              toplumsal ve ekonomik kalkınma hedeflerini tehlikeye atmaktadır.
                Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması çerçevesindeki ulusal taahhütleri ve 2053
              net  sıfır  emisyon  hedefleri  bağlamında  çölleşme  ve  erozyonla  mücadele
              çalışmaları, iklim değişikliğiyle uyum politikalarının önemli bir parçası haline
              gelmiştir.  Türkiye’nin  tarımsal  faaliyetleri  ve  orman  varlıklarının  korunması,
              sadece  ülke  içi  ekonomik  ve  ekolojik  sürdürülebilirlik  açısından  değil,  aynı
              zamanda  küresel  iklim  hedeflerine  katkı  sağlamak  açısından  kritik  öneme
              sahiptir (Özkan, 2021). Bu bağlamda, ormanların karbon tutma kapasitesinin



              34  Çevre, Şehir ve İklim Dergisi
   30   31   32   33   34   35   36   37   38   39   40