Page 63 - Çevre ve Şehir Dergisi - Sayı 13
P. 63
karanlık uçurumlarında biter. İnsana yoktu referans aldığı mihmandarlığını arayış devam ettiği sürece en son
kendinden başka hiç kimse intiharı ilham kabul ettiği bir otoriteden mahrumdu. kendine dönüşle noktalanıyor. Çünkü
edemez. Geçmişine kendine bütün bir dış dünyaya aidiyet duygusu, asla peşinizi bırakacak
karşı öfkeyle doluydu. Bu öfkesini bir duygu değildir ve sürekli olarak
20’Lİ YAŞLARDA BİR SAĞA gidermek için bir miktar maddeci sizi takip eder. Ne zaman ki onu fark
olmuştu Buchner’in ‘Madde ve Kuvvet’
BİR SOLA MEYLEDİYORDU isimli kitabından oldukça etkilenen genç edersiniz; o zaman sıcak ve tanıdık bir eve
dönüş hikâyesi ile apansız size yarenlik
Meriç büyüyordu, korkularıyla, Meriç, okumuş olduğu bu kitapla birlikte eder. Zorlu süreçlerin içinden geçen
sevgileriyle, bedeniyle ve dahi bütün ateizmin belirsiz ve gergin dünyasına ülkemiz, aşılmaz bir bürokratik oligarşi
acabalarıyla büyüyordu. El yordamıyla, doğru yola çıkmıştı. ve onun kültürel uzantısından oluşan
dokunarak ilk elden elde ettikleri, ona intelijansiya’nın pençesinden kurtulup,
tatmin denizinin kıyılarında bir ferahlık Sonra gençlikten olgunluk dönemine nispi de olsa kendi insanlarına söz hakkı
verse de ikinci bir bilginin varlığı bütün doğru geçişte fikirleri ve inançları da tanınan demokrasiye geçişinde, artık
bir yapının varlığını boşa çıkarıyordu. O değişiyordu: ama her ideoloji kendini
yaştaki bir gencin sağlıklı karar verme zihinlere aşılmaz bir mutlaklıkla servis eskisi gibi olmayan o eve dönmenin buruk
mutluluğunu da duyuyordu. Gerçeklik
çağı, genç Hüseyin Cemili bulunduğu çağ ediyordu. "Nazım'ı da o yıllarda okudum, bir kere değişmeyegörsün eski referans
anlamadım ve sevmedim” diyordu
değildi. Bunun henüz kendisi de farkında
değildi. Her şey birbiri ile yarışıyordu Meriç. “On dokuzunda putperesttir noktalarından ayrılan şey bir daha asla ilk
insan. Kozasını yırtmak ister. Kanatlarını
onun hayatında ve bu yarışa girenlerin haline gelemiyordu. Dönülen yer eski yer
her biri en azından diğeri kadar haklıydı. tutuşturacak bir alev arar pervane. Nâzım olsa bile dönülen ev eski değildi.
yeniydi ve her yeni gibi düşmanları vardı,
Çağ o çağdı, kısacası haklı olan mutlak dostları vardı. 936'da ben çocuktum, o
bir doğruluğu da peşinden getiriyordu. devdi. Nâzım bir davanın kanatlarında OLİMPUS’TAN HİRA’YA
Gençlikte her şeyin bir kesinliği vardı yükseldi, şairi mitoslaştıran uğradığı UZANAN FİKİR ÇİLESİ
ama bu kesinliğin pek bir sürekliliği yoktu zulümler oldu." Her genç gibi zulme
doğrusu. Bugün kesinliğine inandığınız uğrayanın yanında bulunmak, onun için Meriç’in Olimpus’un zirvesinden başlamış
şeyin yarın hiç de önemli olmadığına de bir şeref madalyası takmak gibi bir olduğu bu yolculuğu, Himalayalar’ın
dair bir fikir edinebilirdiniz. 20’li yaşlarını şeydi. Nazım’ın yanındaydı; Kapital’in zirvelerinde bir durak verdikten
süren Meriç, bu minval üzere bir sağa bir birinci cildini okumuştu, nasıl olsa sonra, Hıra’da noktalıyordu. Bir Konya
sola doğru meylediyordu. İlk meylettiği Kapital’in ikinci cildini okuyan yoktu ona yolculuğu sırasında üniversiteli bir genç
yer o yaşlardaki bir genç için kimliğini göre. 1952’de hakimin yüzüne Marksist kendisine sen bizden değilsin demişti.
bulduğu yerdi, bu durumda elbet kimlik olduğunu haykıran Meriç, bunun bir tür Yine kendisinden dinleyelim; "Konya
düşünceden daha önemliydi. Onun da onur kurtarma, bir delikanlılık manifesto yolculuklarımda (1966-67) ilk defa başkası
bu uzun ideolojik yolculukta ilk ve en olduğunu söylüyor ve henüz bir işçinin ile temas ettim. Başkası, yani kendi
kolay ulaşacağı kimlik Türk kimliğiydi. dahi elini sıkmadığını söylüyordu. Sınıf insanım. Kaderin karşıma çıkardığı geç
Kendisini dinleyelim: "Türkçülüğüm tanımayan bir toplumda, henüz bir üniversiteli 'sen bizden değilsin' dedi.
de teorikti, bedbaht bir nazariyeydi burjuvazinin bile oluşmadığı bu toplumda Sen bizden değilsin. Evet, ben onlardan
Türkçülük, kökü yoktu, zaten Sancak'ta Marksizm’den bahsetmek en yumuşak değildim. Ama onlar kimdi? Uçurumun
Türk yok gibiydi, Arap çoktu…" Meriç’in haliyle romantizmden başka bir şey kenarında uyanıyordum. Demek boşuna
tercihleri ile ülkenin tercihleri arasında bir değildi. çile çekmiş, boşuna yorulmuştum. Bu
paralellik vardı doğrusu. İmparatorluktan hüküm hakikatin ta kendisiydi."
ulus devlet sınırlarına çekilen bu halkın HİMALAYALAR’IN
öncelikle yaptığı şeyde; millet olarak farklı Aslında boşuna çile çekmemişti, bir
bir şey değildi. Bu yabancı dünyaya karşı DORUKLARINDAN GANJ şeylerin yerine oturabilmesi için o kadar
fetihçi ruhunu bir tarafa bırakan ‘millet’ KIYILARINA dolanmak gerekiyordu. Keşke diğer bütün
refleksif bir tutumla kendi kodlarına geri Daha sonra düşüncenin peşine düşen okuryazar kesimimiz de Meriç kadar
dönmenin peşinden gitmek istiyordu. Hüseyin Cemil, Himalayalar’ın doruklarına fikir çilesi çekse. Onun yarısı kadar ceht
Lakin bu sefer kök diye kendisinin kadar varan bir uğraşla sürdürür bu etmeyenler kendilerini Eflatun veya Arabi
götürüldüğü yer de pek tanıdık bir alan yorucu koşuşturmayı. Bir dünyanın zannediyorlar bugünün dünyasında.
değildi. Ulusçuluk onun için yabancı ve eşiğinde bulmuş olduğu bütün yenilikleri 39 yaşında gözlerini kaybederek kendi
türedi bir kök olmaktan ileri gitmiyordu evinden ve mukaddesatından uzaklaşmış,
doğrusu. Bu bir aldanışın ve kendine karşı halkına anlatmaya çalışan Hüseyin Cemil 1984 yılında 68 yaşında iken geçirdiği
durmanın hikâyesiydi. için; Hint Kıtasının bu zorlu ve alışılmadık felç üzerine kızı Ümit Hanım’ın şehadeti
ikliminden gelen esintinin ülkesinde hiç
kimsenin dikkatini çekmemesi onun için ile bütünüyle teslim olmuştur. Bu çok
SINIFSIZ, BURJUVAZİSİZ oldukça üzücü olmuştur. Kör olmuştur uzun sayılmayan ömrüne oldukça uzun
TOPLUMDA MARKSİZMİN artık, Hint’e uğramak; fiziki körlüğünün bir fikri hayatı sığdıran Hüseyin Cemil
ŞANSI verdiği bu eksiklik duygusunu bir tür Meriç 12 Haziran 1987 yılında en uzun
fazlalıkla giderme operasyonuna girişmek yolculuğuna doğru yola çıkar. Bir ülkenin
Kendi halkının kaderi ile bir paralellik olan demekti. kaderi ile aynı üç aşağı beş yukarı aynı
ve bu durumda bilinmedik bir dünyanın dönemeçlerde soluyan bir kadere sahip
peşinden giden Meriç, el yordamıyla Ne hikmetse; bir başarısızlığın sonucunda olan düşünürümüze Allah rahmet eylesin
hareket etmek zorundaydı. Bir öncüsü başlayan kendinden uzaklaşma hali, demeyi borç biliyoruz.
OCAK 2013 | ÇEVRE ve ŞEHİR | 63