Page 97 - Çevre Şehir İklim - Sayı 2
P. 97
Burcu Hiçyılmaz - Sedat Alataş - Etem Karakaya
Giriş
2015 yılının sonunda Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
(UNFCCC) 21. Taraflar Konferansı’nda (COP21) 195 ülkenin onayıyla kabul
edilen Paris Anlaşması’nın uzun vadeli temel hedefi, küresel ortalama sıcaklık
artışını sanayileşme öncesi döneme göre 2°C derecenin altında tutmak ve
mümkünse 1,5°C derece ile sınırlandırmaktır (Birleşmiş Milletler [UN], 2015). Söz
konusu bu uzun vadeli hedefin başarılması, büyük ölçüde, fosil yakıt kullanımına
bağlı olarak atmosfere salınan sera gazlarının, özellikle de toplam sera gazları
içinde en büyük paya sahip karbondioksit (CO2) emisyonlarının azaltılmasına
yönelik küresel ölçekte acil önlemlerin alınmasına bağlıdır. Eğer bu hedefler
başarılamazsa, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporunda
belirtildiği üzere, küresel ortalama sıcaklık artışının toplumlar ve doğa üzerindeki
olumsuz etkileri giderek artacak (IPCC, 2018-2022a). Bu yüzden, ülkelerin
daha iddialı iklim taahhütlerinde bulunması ve bu amaca yönelik olan iklim
politikalarını uygulamaya geçirmesi, 1,5°C hedefinin başarılması noktasında en
çok tartışılan konuların başında gelmektedir (COP26, 2021) .
İklim değişikliği ile mücadelenin merkezinde yer alan en önemli konulardan
biri şüphesiz sektörel emisyonlar, özellikle de sanayi sektörü kaynaklı
emisyonların azaltımıdır. Bunun en önemli sebebi toplam karbon emisyonlarının
yaklaşık olarak %40’ının sanayi sektörü kaynaklı olması ve bu yüksek oranın
sanayi sektörünü sektörlere göre emisyon miktarı sıralamasında birinci sıraya
yerleştirmesidir (Uluslararası Enerji Ajansı [IEA], 2021a). Bu yüzden, sanayi
sektörü temelli iklim stratejilerinin iklim değişikliği ile mücadele kapsamında
oldukça önemli olduğu, net-sıfır emisyon hedefinin, sanayi sektörü kaynaklı
emisyonları dikkate almadıkça başarısızlıkla sonuçlanacağı öngörülmektedir
(Material Economics [ME], 2019; IEA, 2021b).
Bununla birlikte, sanayi sektörü kaynaklı emisyonların azaltımının bazı
yönleriyle diğer sektörlerden farklı olması, sanayi sektörünün “azaltım
yapılması zor (hard-to-abate)” sektör olarak nitelendirilmesine sebep olmakta
(Ahman ve Nilsson, 2015; Loftus vd., 2015; Wesseling vd., 2017; Bataille vd.,
2018; Bataille, 2020, IEA, 2020b) ve azaltım bağlamında diğer sektörlerin
gerisinde bırakmaktadır (Allwood vd., 2011; Allwood vd., 2013; Denis-Ryan
vd., 2016; Aidt vd., 2017; Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü [OECD]/IEA,
2017; Davis vd., 2018; Bataille vd., 2018; ME, 2019; Bataille, 2020; Alataş vd.,
2021a-b; Karakaya vd., 2021). Sanayi sektörünü “azaltım yapılması zor” yapan
ve diğer sektörlerin gerisinde bırakan birçok farklı neden bulunmaktadır:
karbon kaçağı riski, maliyet baskısı ve ekonomik-teknik bağımlılıklar vb. Ne var
ki, genel bir değerlendirme ile, bu nedenlerin temel olarak sanayi sektörünün
üretim yapısıyla ilintili olduğu ileri sürülebilir. Daha açık bir ifadeyle, sanayi
sektörü kaynaklı emisyonların önemli bir kısmından demir ve çelik, çimento
83 Çevre, Şehir ve İklim Dergisi