Page 87 - Çevre ve Şehir Dergisi - Sayı 14
P. 87






Sanatçıda Dünyanın


Bina Görüntüsü





La Sagrada Familia

O artık bina yapmıyordu taşların dilini adeta bir ibadete doğru zor-
luyordu. Bu meyanda bakıldığında; Davut Heykeli yeni konuşmaya
başlayacak olan bir hakikatı, Familia ise sözün sonuna varmış olan
bir bilgeliği insanlara ete kemiğe bürünmüş büyülü bir lisan ola-
rak bahşetmeyi düşünüyordu. Migelangelo’nun Davut Heykelinde
olağanüstü bir gerçeklik vardır evet ama Sagra da Family’de taşlar
varlık oyununa getirilmiş bir duruş olarak yeniden mana alemine
katılmak arzusunu bize fısıldarlar. Yani Davut Heykeli gerçekliği
bir olağanüstülükle verirken, Sagrada Familia ise olağanüstülü-
ğü gerçekliğe epsilom derecede yaklaştırır. Yani Gaudi'de bir şey
hem kendisidir, hem de kendisi olmaktan yıldızlar kadar uzaklaşır.
Gaudi’nin Sagrada Familia’nin yapılmasında kullandığı bütün taşlar
Katolik ve dindar olmanın onu getirip bıraktığı eşik, alışılmadık parmak izi gibidirler; çünkü asla birbirlerine benzemezler. Elbet-
bir mimarinin varabileceği en büyük zirve olmakla beraber, ilk te sanat icra etmek için her sanatkara değişik malzemelerden bir
günahın vermiş olduğu etkiyle başkalaşan malzemenin yeni kalem verdiler: bu, Goethe için bir bir tomar kağıt, Van Gogh için bir
kimlik arayışları altında binada bambaşka biçimlerde adeta bir tuval, Rilke için sözlerin ahengi ve Arabi için de kavramların akla
açmış oldukları delikten başkası değildi. Gaudi de Arabi'nin ülke-
metamorfoza uğramışcasına kullanılma şekliydi.
sinde doğmuştu, o da bir şeyleri sonuna kadar zorluyordu ve ona da
O Sagrada Família’yı yaparken taşları bina olmaya değil, kendi taşlarla şarkı söylemek kalmıştı. O da notalarını taşlara yazmanın
dillerince ibadet yapmaya davet ediyordu ve maksat şiirsel bir daha kalıcı olduğunu biliyordu. Bu bir anlamda Sagrada Familia'da
ibadete koyulmaksa eğer, bir kelime taşa ancak bu kadar yak- bedenleşen bir şeydi; Gaudi, bütün Hristiyanlık tarihini İsa'dan baş-
laşabilirdi. layarak bütün azizlere kadar maddi ve manevi unsurlarla beraber
Gaudi, büyük eserlerinde tasarımın yerine ilhamı esas aldı, bu bi- mabede davet ediyordu.
nalarında tasarım ve yapım süreçlerini birbirlerinden ayırmıyor,
aksine tasarım ve yapım birer vasıf halinde, bir diğeri ötekinin
içine girerek hem onu destekliyor hem de birarada vücuda gel-
menin bina için anatomik ve formel anlamda ne olduğunu en
görkemli haliyle ortaya çıkarıyordu.
Adeta Gaudi, her gece gizli gizli gelip taşlara ne olacakları konu-
sunda kısık sesle bir şeyler fısıldıyordu.
Gaudi tek bir usluba bağlı kalacak kadar tek boyuta indirgene-
bilecek bir ruh yapısı taşımıyordu, o bunların aksine her şeyin
en albenili olanından bir estetik güzellemesi halinde nasıl ya-
rarlanabileceğinin peşindeydi. Ve hayat diğer birçok insandan
kıskandığı bu özelliklerini ona bolca bahşediyordu. Bir ömür gi-
rişmiş olduğu bu büyük uğraşın sonucunda, mimariyi büyülü bir
dünyanın eşiğine getirdi ve bıraktı. Ölümü de mimarisi gibi gör-
kemli ve ender yaşanılanlardandı; 1926 yılının 7 Temmuzunda,
aklında en önem verdiği bina olan Sagrada Familia'nın yapımını
sürdürürken, düşünceli bir halde yürüyordu ve önünden geçen
bir tramvayın altında kalıverdi. 10 Temmuz'da ise hayata göz-
lerini kapayıverdi. Parklar yaptı, binalar yaptı, mabetler yaptı,
şiir ile binayı, mühendislik ve mimarlık paydaları altında en fazla
birbirinin yanına o getirdi. O bir mimar olarak, içindeki kelime-
lerin övgüsünden ayaklanan yapı elemanlarının başkalaşımıyla
birlikte, kanatlı sözlerin büyülü dünyasını taşların esrarengiz
alemine fırlatıp attı. Artık her taş bir kelimedir. Ve mimari ta-
şın eteğinden binanın estetik zirvesine doğru zorlu yolculuğuna
çoktan başlamıştır.


ŞUBAT 2013 | ÇEVRE ve ŞEHİR | 85
   82   83   84   85   86   87   88   89   90   91   92