Page 40 - CIS_1
P. 40






OSMANLI’NIN SOSYAL HAYATA
bakışını, onu nasıl inceliklerle
düzenlediğini hepimiz biliyoruz.
Bugün medeni toplumlar diye propa- BUGÜN SADECE ÖZLEM
gandası yapılan Batı’nın bırakın yaklaş-
mayı hayal dahi edemeyeceği bir hoş- VE HAYRANLIKLA
görü ikliminin yaşandığı bir dönemde HATIRLADIĞIMIZ O
kapı tokmaklarındaki derin mesaja ta-
nık edeceğiz sizi. YILLARDAN GERİYE
Osmanlı hüküm sürdürdüğü yüzyıllar YAŞATAMADIĞIMIZ
boyunca, sosyal yaşamı düzenlerken GELENEKLER YIĞINI KALDI.”
hayata helal ve haram perspektifinden
bakmıştır. Öyle ki kapı tokmakları dahi


bu hassasiyeti taşımıştır. Ahşap kapı- güller, çiçekler ve meyve ağaçları ara-
larda, iç içe ya da üst üste bindirilen sında dolma doldurur, sarma sarar,
tokmaklardan biri kalın, diğeri ise ince sohbet eder, onlar da kendi açılarından
ses çıkarırdı. Erkek konuklar kalın ses hayatın stresinden arınırlardı. Bazı av-
çıkaran kapı tokmağını, hanım konuk- luların bir kenarında pekmez yapılan
lar ise ince seslisini kullanır böylece şırahane, kilim, bez dokuma atölye-
ev sahipleri kapıdaki misafirin kimliği leri yer alırdı. Başka bir köşede ocak,
hakkında bilgi sahibi olur ve ona göre çamaşır taşı, dibek taşı, fırın, çeşme
karşılarlardı. veyahut kuyu vardı. Avlu yeteri kadar
genişse bir köşesi sebze bahçesine
Peki bu kadar muhteşem bir ölçüyü ya- dönüştürülür, ailenin sebze ve meyve
kalamış bir evin avlusunda hayat nasıl ihtiyacı karşılanırdı. Genişçe bahçeleri
cereyan ederdi? Sizi kapıda bırakmaya- olan aileler ürettikleri sebze ve meyve-
lım ve Yavuz Bahadıroğlu’nun kalemin- leri komşularıyla da paylaşır, bir kısmı
den devam edelim: “Dış kapı dış avluya, da muhtaçlara ulaştırılırdı.
iç kapı iç avluya açılırdı. Avlular çocuk-
larla kadınların “özgürlük alanı”nı oluş- 1835’te İstanbul’a gelen Miss Julia
tururdu. Çocuklar avlularda hoplayıp Pardoe, Osmanlı evlerinin avluları için,
zıplayarak enerji tüketirken, kadınlar “Keşke Shakespeare, Romeo ve Julie-
tin bahçe sahnesini yazmadan önce bu-
raları görmüş olsaydı” demişti.

Osmanlı avluları o derece etkileyiciydi.
Kadınların günlerinin neredeyse tama-
mı avlularda geçerdi. Ekmek yaparlar,
hamur açarlar, sebze yetiştirirler, artan
zamanlarında ise komşularla buluşup
hem elişi yapar hem de konuşup rahat-
larlardı.

Bu bir yürek paylaşımıydı. Bu yüzden
Osmanlı kadınında depresyon ve pa-
nik atak gibi sinir hastalıklarına çok az
rastlanırdı. Uzun zamandır Avrupa’dan
ithal edilen üst üste bindirilmiş beton
“site”lerde, şaşkınlaşmışlığımızı ve
yalnızlığımızı yaşıyoruz… Belki de bu
yüzden sinir hastalıkları yakamızı bı-
rakmıyor.”



38 ÇEVRE, NSAN ve EHR | Ekim 2017 | Say 16
   35   36   37   38   39   40   41   42   43   44   45