Page 84 - CIS_1
P. 84
Şehri Aydan Görmek
AYTEKİN AYDIN
Cami avlusunda bulunan çay evinde otururken konuşacaklarımızı ölüyordu. Kimileri, özellikle akşamları, bir yerlere gidiyorlardı.
tüketmiştik. Arkadaşımla ara sıra kesişen bakışlarla birbirimizin Buna eğlenmek diyorlardı. Eğlenceleri anlamsızlık gösterisi gi-
yüzünü seyretmeye başlamıştık. Bazen düşüncelerinin verdiği biydi. Bazı sıvılar içiyorlardı. Anlamsız hareketler yapıp birbir-
bunalımla akıllılığın sınırlarını zorlayan arkadaşımın “Hiç bu şehri lerine dişlerini gösteriyorlardı. Ölümü beklerken, beklermiş gibi
aydan seyrettiğini düşündün mü?” sorusu titreşimler hâlinde ku- bir hâlleri yoktu. Güzel güzel vakit geçiriyorlardı. 20. Asırdaki in-
laklarıma, sonra beynime ulaştığında neye uğradığımı şaşırdım. sanlar için sonraları “Gazete okur ve çiftleşirlerdi.” denileceğini
İlk şaşkınlık anları geçince, cevap verecektim ki vazgeçtim. Bu söyleyen filozof benim o anki ruh hâlimde olmalıydı. Şimdi aynı
seslenişi bir teklif kabul edip düşünmeye başladım. Gerçekten cümleyi 21. Asrın başındaki insanlar için “cep telefonu kullanır ve
şehrin aydan görünüşü nasıldı? internete takılırlardı...” biçiminde kuracağına adım kadar olmasa
da eminim.
Şehrin; aydan veya başka bir yüksek yerden daha doğrusu
üstten görünüşü korkunçtu. Bu hisse pilotlar sıkça kapılır mı Kendime geldiğimde düşündüğüm, yeni okumadığım fakat can-
bilmem. Şehrin üstten/aydan görünüşüyle hâli çok garip. Birta- lılığını kafamda çoğu kitaptan daha fazla koruyan Marguez’in
kım kutu benzeri yapılar gün ışıyınca kutumsu yapılardan çıkan “Yüzyıllık Yalnızlık” adlı romanın kahramanlarıydı. Albay
iki ayaklı, iki kollu, tek kafalı birtakım küçük küçük yaratıklar. Auerlianu’yu düşündüm. Çağın büyük ideolojilerinden biri için,
Küçük ve garip yaratıklar, gün kararınca da kutumsu yapılara dünyayı anlamlı kılabilmek için, savaşan bu adamın, başarının
tekrar giriyorlar. Kalabalık bir caddeye bakan avludaki masadaki son haddine vardığında bulduğu en anlamlı iş, anlamsız bir
oturan arkadaşımı ve kendimi de gördüm. Caddedeki kalabalığı döngüydü. Camus’un Vebası'nda bir kahraman sürekli önündeki
da. Kapıldığım his, beni korkuttu. Bir yandan gidenler gelenler, biri boş biri dolu iki tencereyle uğraşıyordu. Tencerelerden biri
koşturup duranlar ve yanda küçük masalarda oturan küçük yara- nohut doluydu. Dolu tencerelerdeki nohutları, birer birer diğer
tıklar. Karıncaları izlediğim zamandaki rahatlığımla izleyemedim, tencereye aktarıyordu. Diğeri dolunca aynı işi tekrar yapıyor-
aydan şehri. Şehri aydan görmek, kendimi dışımdan görmeye du. Aureliano’nun süs balıkları yapıp satması, para kazanması
dönmüştü birden. Rüyada kendi ölümünü görmek gibi bir şey bu. sonra balık yapabilmek için malzeme alması, malzeme alıp balık
Görüldüğümü, izlendiğimi düşündüm. Evcilik oynayan çocukları- yapabilmek için balık satması gibi. “Oyun ve eğlence olsun diye
nı izleyen büyükleri anladım şimdi. yaratılmamış; fakat oyun eğlence olarak yaşanan dünyanın bu
şehrinden anlamı getiren elçiye selam olsun. “ diyerek arkada-
Şehri, aydan seyretmeye imkânım varken zamanın geçişini hız- şıma masadan kalkmayı -aslında şehri aydan görmeye bir son
landırdım. İki kollu, iki ayaklı ve tek kafalı yaratıklar doğuyordu, vermeyi- teklif ettim. Kalktık.
84 | ÇEVRE ve ŞEHİR | ARALIK 2012